4 Aralık 2016 Pazar

GELDİM.

Uzunca bir aradan sonra tekrar merhaba.
Böyle uzun aralardan sonra bilgisayarın başına oturup başlamak zor oluyor aslında.
Bıraktığın yerde bulamıyorsun birçok şeyi. Ama ben de zaten en son bıraktığım yerden epey uzaktayım. Hangimiz aynı kalıyoruz ki gerçi. 
Neyse bu felsefi girizgahtan sonra daha fani mevzulara dönelim. 
En son minimalizim ile ilgili bir yazı dizisi yazmak istediğimden bahsetmiştim; vazgeçmedim, yazıların devamı gelecek. 
Ama bu aradan sonra spesifik bir yazı ile değil de daha hayatıma dair, gündelik bir içerikle devam etmek istedim.
Geçen bu süre içerisinde hayatımda çok güzel gelişmeler oldu. 
EVLİLİK TEKLİFİ ALDIM:)
Uzun bir süredir beklememe rağmen acayip sürpriz ve heyecan dolu bir an yaşattı Emir bana. Sağ olsun, ömr-ü billah unutamayacağım bir teklifti. 
Artık tek taşlılar kervanına ben de katılmış bulunmaktayım.
Dünyaya evlilik hazırlığı yapan tipik bir Türk kızı gibi bakıyorum tabii ki. 
Bunun ne demek olduğunu yaşamayan bilemez. 
Artık boş zamanlarım, nişan elbisesi, hediyelik, pasta, düğün yeri bakmakla geçiyor. 
Hatta henüz altı aydan fazla bir zaman olmasına rağmen gelinlik, ev ve eşya bile bakıyorum.
 Bir sosyal bilimci olarak kesinlikle Türk kültüründeki bu evlilik meselesinin enine boyuna araştırılıp, gözlemlenip, tüketim kültürü ile ne kadar içli dışlı bir mevzu olduğu, kapitalizme nasıl büyük bir hizmet sağladığı gözler önüne serilmeli diye düşünüyorum:)

Neyse tüm bunların insanın hayatında bir kez yaşayacağı güzellikleri, tatlı heyecanları da içinde barındırdığını aklımın bir köşesinde tutarak geçiyorum bu günlerimi...
Fark ediyorum ki; ne kadar uzun bir ilişkiniz olursa olsun, hayatınızın geri kalanını bir kişiyle geçirme fikri -ki bu kişi aşık olduğunuz kişi- insanı inanılmaz heyecanlandırıyor. 
İlişkimizin yeni bir boyuta geçtiğini fark ediyor, kendimle ve ilişkimle gurur duyuyorum. 
Uzun yıllar geçti, birlikte büyüdük. Okullar bitti, iş hayatı başladı, olgunlaştık, yeni insanlar tanıdık ama birbirimize bakışımız, sevgimiz hiç değişmedi. 
Ne mutlu bize ki geçen zaman bize hep güzellikler kattı. güçlendirdi, yüzümüzü güldürdü... 
Dilerim ki devamı da böyle olsun. 
Geri kalan hayatını benimle geçirmeyi istediği için, her anımda yanımda olduğu için Emisi'ye buradan kocamaaan bir teşekkür gönderiyorum. 
Seviyorum dostlar çook seviyorum. 
Ne mutlu bana ki çekinmeden, korkmadan sevdiğimi söyleyebiliyorum. Yaşıyorum, hissediyorum, capcanlıyım, sağlıklıyım, sevdiklerim yanımda. 
Dünya gittikçe çirkin bir yer olurken, biz kendi dünyalarımızda yarattığımız mutluluklar kadarız... Bunun farkına varmak önemli... Sevdiğim adamın varlığı, sabah kedimin karşımda göbeğini açıp "sev beni" diye mırlayışı, annemin bin bir emekle düğünüme hazırlıklar yapması, en yakın dostumun akşam arayıp 'bugün konuşamadık naptın?' demesi, küçük dünyamın büyük nimetleri aslında, kıymetini bilmek lazım. 
Sandığınız gibi çok iyimser bir insan değilim maalesef, hiçbir zaman olamadım. Hemen düşer modum... Ama bilincimin, algılarımın yerinde olduğu her an kendime bunları hatırlatıyorum. 
Bazen öyle küçük şeyler için modumuzu düşürüyor, yüzümüzü asıyoruz ki... Halbuki ne hakkımız var! 
Suriye'de bombaların arasında kalmış küçük bir çocuk gülebiliyorsa bu hayata, bizim surat asmaya ne hakkımız var!
Çok berbat şeyler oluyor dünyada. 
Her gün burnumuzun dibinden mide bulandırıcı, yürek yakan haberler duyuyoruz. 
Gözümüzü kapayıp, hayatımıza devam edemeyeceğimiz kadar büyük kötülükler yaşanıyor. 
Nasıl ki görmezden gelemezsek, bunların hüznüne boğulup geçen zamanı da boşa geçiremeyiz. 
Ben ne yapabilirim ki deme!
Bir hayata dokunmak, dünyaya iz bırakmaktır, bilemezsin. 
Sokakta gördüğün mendilci kızı iteleme.
Trafikte arabanın camını silmeye çalışan Suriyeli çocuğa pislik gibi davranma.
Bu ay maaşınla bir çocuğa 'Küçük Prens' hediye et. Okusun, dünyanın yaşadığı kadar kötü olmadığını bilsin..
Sen de bir kitap oku, sana bir şey katacak, içinde yaşadığın dünyayı sana anlatacak bir şeyler oku. 
Hepimizin yapabileceği şeyler var bu dünya için. 
Ne de olsa bu dünyayı biz bu hale getirdik. Bozduğumuz gibi düzeltmek de bize düşüyor.
 Tek başına sen, tek başıma ben yapamayız belki, ama her birimiz küçük dokunuşlarla mucizeler yaratabiliriz. 
Kış geldi, biz cam önünde elimizde kahvelerimiz karın yağışını izleme fantezisi yaparken, küçücük çocuklar soğuktan ölüyor bu ülkede unutmayalım!..
Bir battaniye, giymediğin bir kazağın ne kadar makbule geçeceğini tahmin bile edemezsin. Paylaşmanın sana vereceği huzuru ise tatmadan bilemezsin. 
Minimalizimden bahsederken daha detaylı paylaşacağım düşüncelerimi ama harcamak üzerine kurulu hayatımıza bir dur demenin vakti geldi artık..
Etrafındaki hayatlara bakıp, kendin gibi olmayanlarla iletişim kurmanın, kabuğundan çıkmanın sana hiçbir zararı olmaz, denemeden öğrenemezsin. 
Yazı nasıl buralara geldi, inanın ben de anlamadım. Ama içimden geldi yazdım... 
Yeni bir hayatın temellerini atmaya hazırlandığım günlerde, ciddiyetlerle fazlasıyla meşgulken; benim ciddiyetlerimin, gözümde sorun diye büyüttüklerimin başkalarının hayatlarında hayal bile olamayacağını düşünüyorum. Düşündüklerimi daha iyi anlamanızı sağlaması için bir link bırakıyorum aşağıya. Okuyunca ne demeye çalıştığımı anlayacaksınız. 
Sevgiyle kalın. 
Busi


Bahsettiğim link: http://thegeyik.com/iboyu-bilmesine-degil-kafkayi-bilmesine-sasirdiginiz-muhammetin-hayata-bakisinizi-degistirecek-hikayesi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder