24 Temmuz 2015 Cuma



Ne kadar sevgisiz canlılarız biz!

Öyleyiz, hiç inkar etmeyelim.

Sevmenin kendisini sevmiyoruz bence...

Sanki efsunlanmışız gibi asıl noktayı hep gözden kaçırıyoruz... İnsanoğlu aklı olduğunu hiç unutmuyor, en ufak bir fedakarlıkta bulunduğumuzda hemen karşı tarafın karşılığında ne yaptığına bakıyoruz.

"Enayi miyim ben!" düşüncesi ile hareket eden yığınlar görüyorum, şaşırıyorum.

Bu coğrafyada ibadetini bile sadece 'öte dünya' korkusuyla yapan insanlar var... Bağlayıcı etkenlere ne lüzum var oysa ki gönülden gelen bir dua değil mi dayanma gücü veren...

Bir söz var ya ' ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum... O halde nedendir bu korku!'...

Tabii ki insan bir şeylere inanmadan, bir şeylerden korkmadan, çekinmeden yaşayamaz. Bu sözü alıntılayarak hiçbir şeye inanmadığım falan yok aksine; ben de gayet pragmatik şekilde, inanarak, olmasını istediklerim için, dahası koruması için yalvarıyorum Allah'a.

Sadece başta bahsettiğim karşılıklı eylemler, böyle 'kutsal' bir durumda bile işin içine girebiliyor buna dikkat çekmek istedim.

Korkularla, bağlılıkla ve zorla yapılandansa gönülden yapılan her şeyin ayrı bir tadı, iç huzuru, güzelliği olduğuna inanıyorum...

Ne yaparsan yap aşk ile yap diyor ya Kenan Doğulu , hah işte tam da öyle...

(İçimdeki kültürel karmaşayı seveyim:) )

Biz insanlar -her ne kadar bahşedilenin hakkını veremiyor olsak da-  aklımız olduğunu bir an olsun unutmuyoruz. Ama bunun yanında taşıdığımız kalplerin varlığını unutalı çok uzun zaman oldu.

Baksanıza etrafınıza kabullenilmiş çaresizlikler, ölü bakışlar, robot hayatlar yok mu çevrenizde? Ben çok görür oldum bunları, hatta her sabah aynada en güzide örneklerinden biriyle selamlaşıyoruz.

Hepimiz mutsuz insanlarız ne desek boş!

Olamıyoruz çünkü yetinemiyoruz. Bahsettiğim şükretme duygusu değil daha öte, daha içten bir şey...

Daha kalpten bir şey...

Sokak köpekleri mesela... Bir kap yemek verdiğinizde şükür duygusunu bilmiyor, ama sıcacık bakıyor insanın gözünün içine...

Ne tekrar yemek vereyim diye gözüme girmeye çalışıyor ne de vermediğim zaman sırtını dönüyor...

Her gün önünden geçerken bir gün verirsem mutlu oluyor, gönülden bir selam çakıyor, alıyorum o selamı...

Çok ihtiyacımız var aslında o selama,, Karşılıksız, çıkarları düşünmeden, içten gelen o selama çok ihtiyaç var... Karşılıksız...

'Sevin, sevilin, aman hayat ne güzel, çiçek ,böcek' muhabbeti değil yapmaya çalıştığım, dikkat çekme gereği duyuyorum, içim içimi yedi resmen!

Bıkmadınız mı asık suratlardan, sevmeyi öğrenme zamanımız gelmedi mi hala!

Bu coğrafyanın üzerinde bir sis perdesi var sanki. Sevemiyoruz arkadaş, en çok sevmekten korkuyoruz.

Koca koca adamlar tanıyoruz, asıyorlar kesiyorlar, bir nefeste can vermeye kalkıyorlar da bir 'seviyorum ulan!' diyemiyorlar.

Ay bir de utangaç, nasıl mahçup, nasıl tatlişiz sormayın, tadımızdan yenmiyoruz!

Hep bir utanma konu; aşka, sevgiye gelince...

Ama iş ahkam kesmeye gelince hepimiz kaplan kesiliyoruz...

Evet klavye kahramanlarıyız, inkar etmiyorum.

Ama kimse kimseden bir şeyler söylemek, sorgulamak için birilerinden icazet almasını beklemesin!

Yanlış olabilir, eksik olabilir ama düşündükçe tamamlanacağını bilmek gerekir. Çünkü hiç düşünmemek kadar kötü olamaz hiçbir sonuç...

Ha yok mu benim de facebook sayfamda asap bozan, bana göre yanlış, ters düşünenler (ya da ben de bozmuyor muyum çoğu eşimin dostumun sinirlerini) ama ne siliyorum ne de kızıyorum...

Görmezden gelmekle olmaz çünkü biliyorum...

Kulak tıkaya tıkaya gelmedik mi zaten buraya...

Dinlemeden yargılamak işimize geliyor, kolay oluyor...

Bayılıyoruz kaosa... Bir olay olsun da hemen bir taraf olalım bir kutuplaşalım...

Yapıyoruz bunu hepimiz...

Öyle ateşli savunuyoruz ki inandığımızı vallahi kendime bile bakınca gözlerim yaşarıyor.

Yanıp tutuştuk da aşkımızı yıllarca böyle haykırmadık be...

Ama tutamıyor insan kendini hak veriyorum herkese.. Tamam da nasıl unutuyoruz kalp taşıdığımızı nasıl acımasız oluyoruz hemencecik...

Ortada kuyu var yandan geç hesabı illa bir yere sığınmak, kendimizi bir tarafın kıçına yamamak zorunda hissediyoruz...

Yalan yok, düşündükçe çıkamıyorsun işin içinden...

Ama anlıyorum, sorgulamadan inanan çoğunluğa hak veriyorum vallahi bazen; zira okudukça, düşündükçe, muhakeme ettikçe karışıyorsun...

Toprakları kanla sulandı lan bu vatanın haykırışlarını iyi bir halt zannediyoruz...

Sanki bu millet hiç savaş yaşamamış gibi... Hayır davul uzakta değil bangır bangır yanı başımızda çalıyor da bu savaş naraları niye hala kimilerine böyle hoş geliyor ben anlamadım.

Ne dersek diyelim, hepimiz sevgisiz insanlarız...

En büyük korkumuz sevmek.. Ödümüz kopuyor..

Bu serzenişim ilk değil ama görünüşe göre son da olmayacak. Her sabah uyandığım dünyanın sevgisizliğine bir kez daha şaşıracağım, eminim.

Niye yazıyorum bilmiyorum ama garip değil mi yani?

Bir filmde, okuduğum bir kitapta duyduğum tüm etkileyici sözleri yazarım mutlaka. Genelde de unuturum, zaten yazma sebebim de budur... Dönüp dönüp okumak, hatırlamak.

Ama bir tane söz var ki hiç unutmuyorum; ne zaman canım sıkılsa, ne zaman etrafımda olan bitene anlam veremezsem o geliyor aklıma.

Bambaşka bir kültürden, bambaşka bir coğrafyadan çıkıp da şaşılacak mükemmellikte, okuyan herkese kelimeleriyle ayna tutan, bence yüzyılın yazarı olabilecek adam Gabriel Garcia Marquez'in Anlatmak İçin Yaşamak'ta dedikleri, özetliyor her şeyi.

"Ben sizden de değilim, diğerlerinden de;

Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan,

dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım.

Ben hâlâ şiir okuyanlardanım.

Ben ölürken vatanını yahut dinini değil,
"sevgiliyi" düşünecek olanlardanım.

Sormak istersen..?"


Sormak ister misiniz?..

Busi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder