18 Mart 2016 Cuma

Kadına Koca Bir Bakış, BIG EYES!

 Yazıya nasıl başlayacağımı, ne diyeceğimi bilemedim.
 Son zamanlarda yaşadığımız felaketlerin izleri hala hayatımızdan, ruhumuzdan silinmiş değil.
Uzun bir süre de silinmeyecek!
Korkuyla, endişeyle uyandığımız sabahlarımız, soluk yüzlerimiz, ve fazlaca cansız bedenlerimiz var artık!
Her defasında sözün bittiği yerden daha derine iniyoruz...
Kelimeler uzun zamandır anlamsız bizim için, eylemler konuşuyor.
İletişim bu topraklara hiç uğramamış gibi davranıyoruz.
Korkuyoruz, çok!
Sabah çıktığımız kapıya akşam dönememekten...

İşte bu yüzden her gün son günmüş gibi yaşamak lazımmış, anlıyorum.
Sevdiklerinle olmak, sevdiğin şeyleri yapmak...
Ben de sevdiğim şeyi yapıyorum ve yazıyorum...
Paylaşıyorum.

Yaşadığım her anın, okuduğum her kitabın, izlediğim her filmin bana bir şey öğrettiğine inanıyorum, öyle olmasına özen gösteriyorum.
Bugün de merakla beklediğim, keyifle izlediğim bir filmi paylaşacağım. 

Bir Tim Burton filmi "BIG EYES"...



Türkiye'de ilk gösterimi !F İstanbul'da yapılmış olup, 2015 yılında da sinema salonlarında görebildiğimiz film, 
Tim Burton'dan pek de alışık olmadığımız şekilde fantastik değil. 
Hatta benim yazma sebebim de filmin içindeki sosyal ögeler, toplumdan yansımalar!

Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse;
 Yetenekli bir ressam olan Margaret'ın kendi tarzında yaptığı büyük gözlü çocuk resimlerini, kocası kurnaz Walker'ın sahiplenip, Margaret'a başta türlü sebeplerle kabul ettirip, sonraları da baskıyla ikna edip kendi yapmış gibi insanlara tanıtması ve satması anlatılıyor.
Sonrasında Walker'ın stratejisi ile çok para kazanması ve toplumda özgün bir ressam olarak ün yapması, hırsının esiri olması ve Margaret'ın emeğini, kadınlık benliğini koruma mücadelesini izliyoruz.


Her ne kadar film dikkatimi hiç dağıtmadan beni kendine bağladıysa da, kurgusu biraz daha güçlü olsa çok daha keyifli olabilirdi. 
Belki de işin içinde Tim Burton olunca beklentimi çok çok yüksek tuttum.

Fakat kesinlikle oyunculuklara söylenecek söz yok, çok iyiler!
"Margaret Keane" rolünde Amy Adams'ın  Altın Küre almasından belli zaten.

Amy Adams pasif, ezilen bir kadını çok güzel canlandırmış ama bence hikayeye ivme kazandıran kesinlikle Christopher Waltz'ın oyunculuğu olmuş. 
Zira role öyle oturmuş ki; yanımda olsa boğarım hissi veriyor izlerken:)

Neyse gelelim filmin beni yazmaya iten sebebine.
İşlenen konunun alt metninde 1950'lerin ABD'sinde kadına bakışı görmek açısından çok güçlü mesajlar var. 
Kadının adeta başarılı olmaya, sanatını sunmaya hakkı yokmuş gibi bir görüş hakim o yılların Amerika'sında.
 O kadar ki kadın sanatçı neredeyse yok, daha doğrusu isimleri zikredilmiyor,duyulmuyor.
Kadın ressamların eserlerini satamaması sebebiyle kadını eve hapseden, erkeğin dış dünyayla ilişkide olduğu bir dünyanın fotoğrafı çekilmiş.
 Kadına, erkeğe güvenmekten ve emeğini emanet etmekten başka çare bırakmayan bir düzen anlatılıyor. 
Sonuç ise; tabii ki erkeğin kadını sömürüsü ile sonuçlanıyor.




Belki de beklediğim bu fikrin altının daha net çizilmesiydi. Ama kesinlikle izlemenizi tavsiye edebileceğim bir film Big Eyes.


Gerçek bir hikayeden uyarlanmış olsa da Tim Burton izleri hissedilen filmde, fantastik ögeler kurguya çok güzel dahil edilmiş.
 İzlediğim filmlerde gerçek dışı etkileri sevmeyen biri olarak çok kıvamında ve başarılı bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. 


Son olarak Lana Del Ray'in de filme özel olarak iki şarkı hazırladığını, filmde sesini duyduğunuz anda dikkatinizi çekeceğini de belirteyim.

Daha fazla uzatmadan bu aralar arka arkaya yaşanan terör facialarının etkisinden biraz olsun çıkmak, dikkatinizi bir şeylere vererek kafanızı dağıtmak isterseniz bir bakın derim. 

Daha güzel günleri görebilmek dileğiyle...

Busi





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder